Önümüzde büyük bir seçim var. Bu seçim sadece Türkiye Cumhuriyeti(TC)’nin sınavı değil aynı zamanda Türk Lirası (TL) ’nın da sınavı olacak.
Sadece TL açısından bile, ki pek çok başka sebebimiz de var, dikkat kesilmemiz şart.
Uzun zamandır 2023’ün Türkiye’yi zorda bırakabilecek birtakım koşulları getireceği sadece Kıbrıs’ta değil dünyada da konuşuluyordu.
İşte o gün geldi çattı.
Öncül belirtiler bir yıldan uzun bir süredir gündemlerimizi meşgul etmekte. Bunun yansımaları geçen yıla %100’ün üzerinde enflasyon ortamı ile bizi yıkıma taşımaya başlamıştı bile. 2023’teki hızı da azımsanamaz… Hem de tüm baskılara rağmen.
Gidişatın iyi olmadığını gören hükümetimiz, asgari ücretle ilgili konuşmaya başlayarak Haziran sonu itibarı ile kamudan maaş çekenlerin hayat pahalılığı ile özel sektörün artışını en ucuza kapatmanın yöntemlerinin ön çalışmasını dillendiriyor. Şimdiden uzlaşarak Mayıs 2023 TC seçimleri sonrasındaki zayiatı ötelemeye çalışacaklar besbelli.
Oysa asıl mesele Mayıs sonrası ne olacağı değil mi?
Hangi sonuç ile seçimden çıkılırsa çıkılsın Türkiye’de ciddi bir dönüşüm yaşanması kaçınılmaz. Bu türden dönüşümlerin, ekonomisi daralmış, fakirleşmiş ülkeler açısından aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık modundan kurtulamayacağı da açık…
Uluslararası düzeyde Türkiye’ye dikilmiş gözlerin olduğu gizli değil, kaynakların yabancı sermaye ile el değiştirmekte olduğu da sır değil.
Bunun TL piyasası üzerindeki etkisi elbette Türkiye lehinde çalışmıyor.
Sonuçlar ağır olacak. Türkiye’yi bir vurursa bizi 5 vuracak…
Biz ağzımızla kuş tutsak da zerre etkimiz olamaz.
Bunu inkâr edecek olan varsa beri gelsin!
Bizim Kıbrıs’ta ekonomiden anladığımız, bulduğumuz paranın harcanmasıdır. Bu parayı nereden bulduğumuz, nasıl artı değere dönüştüreceğimiz ya da nasıl üretebileceğimiz veya nasıl iktisadi tedbirler alınabileceği meselemiz değil. Üstelik devletin kasasına girmesi gereken pek çok kaynağında har vurulup harman savrulduğu ve bunların geri dönüşlerinin olmadığını da söylememize sanırım gerek yok.
O sebeple Türkiye piyasaları ile dış piyasada Türkiye’nin etkilenme olasılığı bulunacak her türlü ayrıntı bizler darmadağın edecek. Türkiye’de hafif şiddette hissedilecek bir rüzgâr bizim için kasırgadan beter olacak.
Ülkemizdeki işletmeci anlayışın da yeterince ahlaklı/etik olmaması ve kar marjını tutulabilecek en yüksek noktadan tutma gayretleri, temel gıda maddelerinin ücretlendirilmesinin dahi denetlenemiyor olması hakikaten hayatımızın daha ne kadar zorlaşacağını apaçık gösteriyor.
Tüm bu olan bitenlere karşın memlekete sahip çıkalım, birbirimize sahip çıkalım gibi bir derdimizin olmaması ne kadar da üzücü öyle değil mi?
Her koyunun kendi bacağından asıldığı bir kasaphanede koyunların birbirlerine üzülecekleri bir durumları kalmamıştır. Çünkü artık her şey olacağına varmıştır ve onların kaderleri hangi kasabın ellerine teslim edileceklerinden ibarettir.
Bizim de şu aşamada galiba pek farklı bir durumumuz yok.
Kendinizi sakın Türkiye ile kıyaslamayın çünkü o dünyaca tanınmış ve uluslararası ilişkileri şahsen kurabilen bir devlet. Biz ise kimsenin bilmediği ücra bir köşede kalmış, kısıtlı imkanlarını paylaşım esnasında olabildiğince aç gözlü davrananların oyuncağına dönüşmüş, bizden başkasının da devlet olarak görmediği bir topluluk.
Dahası Kıbrıslılık diye bir şey yoktur Türklük vardır Rumluk vardır diyen ve adadaki tüm etnik grupları hiçe sayarken ayrımcılığın tavan yaptığı bir felsefeyi de olabildiğince dikte eden bir zihniyetler serisi ile.
Sonuç: Hiper enflasyonun belimizi bükmesinden önceki son dönemeçteyiz. Gazamız mübarek ola!
Dr. Çiğdem DÜRÜST